Hakkımda

12 yaşımdayken kral arthur ve şövalyelerini konu alan bir romansla tanıştığım lancelot'a aşık oldum. arthur ve lancelot'u daha yakından tanımak istediğim için yıllarca arthur mitolojisi okudum. sonra ingiliz, kelt, iskandinav, dünya mitolojileri, efsaneleri, dinleri derken biraz psikanaliz, biraz karşılaştırmalı mitolojiler, biraz din ve inanç teorilerine bulaştım; şu an derdimi anlatacak kadar freud, jung, eliade biliyorum. bu blog, saydığım konuları karıştırıp çorba yapıyor. afiyet olsun.

27 Ağustos 2005

arthur edebiyatına giriş (art101)

arthur'un bizzat kendisinden başlamak en doğrusu olacaktır sanırım. kafamda bir kurgu, bilgileri sıralama falan gibi şeyler olmadığından biraz karışık, ve muhtemelen eksik olacak. zamanla tamamlar, düzenlerim diye umuyorum.

art101:

arthur pendragon, (efsanelere göre) britanya kralı, uther pendragon'un tek oğlu. küçük yaşta (hem şövalyelik öğrensin, hem de saray entrikalarından uzakta, sağlığı yerinde büyüsün diye) uther'in çok güvendiği şövalyesi kral ector'un yanına gönderiliyor. sir kay ile münasebeti ector'un sarayından yani. genel hikaye kurgusu buraya kadar böyle. buradan sonra hikayelerde ayrılmalar görülüyor.

en yaygın versiyonda, arthur yeterince büyüdüğünde merlin'den avalon adasında paganlık eğitimi alıyor. sonra uther hastalıktan ölüyor, arthur için taç giyme töreni başlıyor. arthur dönemi (bütün versiyonlarda kabul gören bir durumdur bu), dini açıdan çok çalkantılı bir dönem. hristiyanlık, gittikçe güç kazanıyor o dönemde. ve fanatik roma kilisesi istilaları, britanya topraklarıyla birlikte kelt dinini de tehdit ediyor. arthur, her iki dini uzlaştırması, dengeyi sağlaması gereken bir lider. bu ılımlı politikanın göstergesi olarak*, taç giyme töreni her iki dinin rituellerine uygun olarak yapılıyor. kilisede kutsanıyor kral, ve sonra pict'lerin yaşadığı topraklarda kutsal geyik avına çıkıyor. geyik kralın onayını alıp, gece beltane kutlamalarına katılıyor. sonunu hazırlayan trajedi de bu gecenin bir sonucu zaten, arthur, kendi yüzünde bir maske, peçe taktığı için kim olduğu belli olmayan avalon bakiresiyle sevişiyor. bu birliktelikten mordred doğuyor. törenin "celtic" geçen kısmında, gölün leydisi ipek işlemeli elbisesiyle, kolunu gölden çıkarıyor, ve excalibur'u arthur'a armağan ediyor. sonra arthur'un kız kardeşi morgan, ona sihirli kını yapıyor.

şimdi başa alalım. arthur ector'un sarayında. yeterince büyümüş. uther çoktan ölmüş, ölmeden önce son dakikada kılıcı excalibur'u (evet kılıç onun, arthur'un değil) bir kayaya saplamış, ve denmiş ki "bu kılıcı kim bu kayadan çıkarırsa britanya'nın gerçek kralı odur."** (ya da ufak bir değişiklik, merlin bir gün bir kaya getirmiştir meydana, üzerinde şunlar yazılıdır:
"WHOSO PULLETH OUT THIS SWORD OF THIS STONE AND ANVIL IS RIGHTWISE KING BORN OF ALL ENGLAND.") arthur, kay'in bir turnuvada kılıçsız kalması sonucu, kendi kılıcı uzakta olduğundan (evde) kayaya kadar gidip kılıcı çıkarıveriyor yerinden. olay sonradan anlaşılıyor ve arthur, pentecost'ta bütün saray eşrafının önünden kılıcı defalarca kayadan çekip çıkarıyor. bu şekilde tahtta meşru olduğunu ispat ediyor. mordred'in doğma hadisesi de bu versiyonlarda genelde şu şekildedir, morgan le fay'in bahsi pek sık geçmez. geçtiği zaman da ondan cadı olarak bahsedilir. kralın kız kardeşi bu kez morgause'dur, (evet diğer versiyonda teyzesi olan morgause) arthur guenever'e aşık olmadan çok önce şehvetli morgause'un kollarında bir gece geçirir, ve bu gecenin sonucu mordred'dır.

(burada da ufak bir parantez açmak istiyorum [ufak olmayacak, külliyen yalan], morgan le fay, anlattığım ilk versiyonda gayet normal bir kadın, bir insan evladıdır. pagan rahibesidir, avalon eğitimi almıştır. arthur'un kız kardeşinin morgause olduğu versiyonlarda ise, cadıdır, kötülük büyüleri yapar. tek gözü yoktur ve yüzünün yarısı yanmıştır. [98 yapımı merlin filmi bir istisnadır bu arada] şövalyelere elinden geldiği kötülüğü yapar falan. benim inancım bu ayrımın nedeninin tamamen yazarların dini tercihleri olduğu yönünde. hristiyan edebiyatının orta çağında, yazarların çoğunluğunu rahipler oluşturur. arthur hikayelerini yazıya geçiren ingilizler de rahiplerdir genelde. ozanlar ve fransız yorumcular ise, olayın politikasından çok aşk mevzularını inceler, ki bu noktaya daha sonra lan101 dersinde lancelot'u anlatırken değineceğim. bu aşk meşkle ilgilenen yazarlar, paganizmi sever, en azından sempati duyarlar, hiç olmadı kötülemezler. öyle bir amaçları yoktur. işte bence morgan'ı cadılıkla suçlamayanlar da onlardır. bir de yeni dönem romancılarının bilinçli kelt dini koruyuculuğu var [avalon'un sisleri gibi], onlar da bu gruba dahil edilebilirler.)

evet devam. tekrar geriye dönelim. çok zayıf bir versiyondur bu anlatacağım, fakat yine de mevcuttur, biliniz. uther hastalıktan, ya da savaşta değil, bir kuşatmada sığındıkları ahşap binanın içinde yanarak ölüyor. ölürken de kılıcı oğlu arthur'a, eliyle veriyor. arthur krallık hakkını ispat için bir ton galyalıya karşı zafer kazanıyor. mordred mevzusu içinse çok spesifik bir açıklamam yok, dediğim gibi zaten biraz az gelişmiş bir versiyon.

bir de, yine çok popüler olmayan, fakat tarihsel gerçeklere daha bir yaklaşan güzide bir versiyon vardır ki, bunda arthur'un sadece bir savaş lordu, gayrımeşru bir varis olduğunu hayretle görürüz. (cidden çok radikal, değil mi?) (aynı versiyonda şövalyelerin çiçeği, sevgili lancelot da korkağın tekidir mesela, evet dumur olun) (ahah, guenever de kızıl saçlı fettan bir hatun, söylemeyi unuttum) bu versiyonda, arthur saksonlara karşı ülkeyi korur, tarihi belgelerde adı geçen savaşları yönetir. şövalye olmaya bile hakkı yoktur aslında, tahta geçemez bu nedenle. yalnızca kralın koruyucusu olabilir. gibi. ilginçtir. bunu çok anlatmayacağım.

şimdi arthur'un farklı versiyonlarla ayrılmış yaşamının, genelde kabul gören bitişine gelelim. arthur'un trajedisi, guenever-lancelot aşkından, görkemli sarayının çöküşünden sonra, kendi kız kardeşinden doğan oğlu mordred tarafından öldürülmesiyle pekişiyor. mordred babasına karşı nefret besleyerek büyümüş (genelde morgause tarafından büyütüldüğü söylenir), hırslı, kin dolu, huzuru bozmak için elinden geleni ardına koymayacak biri. zira saksonlarla anlaşarak, arthur'a karşı camlann savaşını başlatıyor, yuvarlak masa şövalyelerini dağıtıyor (şerefsiz). bu hüzünlü savaşta, lancelot başta pek çok asil şövaye ölüyor. arthur da, kendi oğlunun ellerinde, ölümüne yaralanıyor. baba oğul birbirlerini öldürüyorlar (burada lütfen bakınız, oedipus kompleksi). hayatının son dakikalarında sir bedievere ile birlikte avalon'a gidip, excalibur'u gölün leydisine geri veriyorlar. arthur ise avalon adasına alınıyor, usta pagan rahipler, kutsal avalon'da onu bir kuzgun silüetine bürüyerek ruhunu dinlenmeye bırakıyorlar. deniyor ki, vakti geldiğinde, britanya'nın gerçek kralı arthur, kılıcını emanet ettiği leydiden geri alıp, yaralı topraklara geri dönecek..



*aynı politikayı aslında arthur'un isminde de görürüz. doğumdan sonra, arthur'a verilen isim aslında gwydion'dur denir. saçları babası uther'inki gibi açık sarıdır arthur'un, gwydion da "bright one" anlamına gelmektedir. (gwy- ile başlayan isimler genelde sarışınlar için kullanılır eski ingilizce'de, dikkatinizi çekerim) arthur ismi, kilise vaftizinde verilen isimdir. kökeni hakkında ise ilginç iddialar vardır ki paylaşmak isterim: ismin tamamen hristiyan olduğunu düşünenler, bunun "arth-uther" yani "uther'in ardılı" kelimelerinden türetildiğini savunuyor. fakat işin altında cinlik arayan bazı kesimler ise diyor ki, isim aslında "ayı" anlamına gelmekte olan "artus"tan türemiştir. ayı, kuzey halklarının mitolojisinde gücü temsil eder. fakat biliyoruz ki, bu mitolojiler pagan mitolojileridir. kilisenin bu şekilde kandırılmış olması cidden ilginç olurdu.

kuzey halklarıyla ilişkiden bahsetmişken, değinmezsem çatlayacağım bir nokta vardır arhtur'la ilgili, ki bu efsanenin kökenleriyle ilgilenen birinin ilgisini çekecektir. irlanda mitolojisinde olması gerek sıkmıyorsam (kelt de olabilir) finn mccool isimli bir kahramanımız vardır, ki arthur'un ona benzediği iddia edilir. benim şahsi fikrim ise, ünlü fiana hanedanı lideri finn mccool (ek bilgi olarak, ossian'ın babasıdır kendisi) değil de, arthur'un kelt mitolojisinde yer alan kahraman, ulster'in şampiyonu cuchulainn'e benzediğidir. bu benzerlikten ayrıntılı olarak bahsetmeyerek kısaca kesiyorum.

**başka bir benzerliğe değinmek istiyorum burada, yine kelt mitolojisi. kayaya saplı kılıç figürü, kelt mitolojisinin kutsal eşyalarına büyük bir göndermedir. kelt mitolojisinde önemi olan bir "nuada'nın kılıcı" vardır, thor'un çekici mjöllnir'e benzer bir güç abidesidir. önünde hiçbir engel tutunamaz (gerçi kelt mitolojisi süper eğlencelidir, "asla" denilen her şey aslında şüphelidir. insanlar tanrılarla enseye şaplak göte parmaktır, tanrıları tahtlarında sopalamış karakterler vardır falan) (neyse konuyu dağıttım) nuada'nın kılıcına ek olarak, bir de "fal" ya da "lia fail" denilen bir taş vardır. denir ki, irlanda tahtını hak eden biri geldiğinde bu taş çığlık atarmış. şimdi birleştiriniz lütfen, kralı seçen bir taş ve güçlü bir kılıç, excalibur ve saplı olduğu kaya izlenimi vermedi mi size de?


fazla karmaşık olduysa kusura bakmayınız lütfen. arthur'un hayatıyla ilgili genel bilgilerin yer aldığı bu bölümü sonlandırıyorum artık. art102 dersinde krallığıyla ilgili konulara değineceğim. excalibur'u da bu derste anlatmayı düşünüyorum (ahah iyice kaptırdın) (açıköğretim arthurian dersi sanki) art103 dersi ise lan103 ile birlikte anlatılacak, zira bu dersin içeriği arthur'un özel hayatı (eheh).

kaynaklar:
avalon'un sisleri (marion zimmer bradley)
morte d'arthur (sir thomas malory)
perceval (wolfram von eschenbach)
celtic mythology (thierry bordas)
savaşçı lord yıllıkları (bernard cornwall)
cermen tanrı ve efsaneleri (reiner tetzner)
http://www.pantheon.org
http://www.lostlibrary.org
http://www.kingarthursknights.com

1 yorum:

yalova kaymakamı dedi ki...

tüm gayriresmi diline rağmen, bu bütün wikilerden vs. benim çok daha ilgimi çeken bilgiler var. zevkle okudum, bir sürü şey öğrendim; hatta, "işte ya, lütfen bütün bloglar böyle olsun" dedim.